12 Nisan 2014 Cumartesi

26 Şubat 2010 Cuma

FUTBOL

DERbi?

Bu hafta süper ligde 2010 yılının ilk derbisini izledik.Yıl değişmişti ama derbi heyecanı ve formatı aynı şekilde sürüyordu.Format olarak kastettiğim derbi maçlarında takımların birbirinden çekinmesi,beraberliğe razı bir görünümde maçı bitirmeye çalışmalarıydı.Fakat 6 yıl sonra ilk defa berabere kalan iki takım vardı sahada.Demekki diğerinden biraz cesaretli olan takım rahatça kazanabiliyormuş özellikle de evsahibi takımları için bu oldukça geçerli.
Evsahibi takımın zirveye yaklaşması için oldukça iyi bir fırsat olmasına rağmen bunu maalesef kullanamadılar.Maçın yirminci dakikasına kadar iki takımda ancak duran toplarla pozisyona girmeye çalıştılar.Herhangibir organize gelişen atak ve pozisyon göremedik bu dakikaya kadar.Galatasaray keitanın şutu ve barışın yakın mesafeden kafa vuruşuyla önemli iki tehlike oluştursada ilk yarıda golü bulamadı.Beşiktaşta ise holoskonun altıpas içindeki kafa vuruşunu leo franco iki hamlede kontrol edebildi.İlk yarının en önemli pozisyonunda ise nobrenin kafa vuruşu direkten geri geldi.
İkinci yarının başında elanonun sol ayağıyla güzel vuruşunu rüştü aynı güzellikte çıkardı,dönen topa caner ortamı yaptı yoksa kaleyemi vurdu doğrusu ben anlayamadım.İlerleyen dakikalarda galibiyeti düşünen Denizli Holosko ve Nobre’yi çıkararak Nihat ve Boboyu oyuna sürdü.Kişisel görüşüm Tello’nun çıkmasından yanaydı ve Holosko’nun oyunda kalarak Tello Bobo değişikliğiyle çift forvete dönmek oyunu zaten beraberliğe razı olan Galatasaray yarısahasına yıkmak için bir fırsattı.Galatasarayda ise Rijkaard,Caner’in yerine Jo’yu alarak şişirme toplara sahip olmak peşindeydi.Nitekim Jo’nun taşıdığı topta Galatasaray Arda’yla golü buldu.Sivok’un pozisyonda ters ayakta kalması gole davetiye çıkardı.Arda attığı golden sonra uzun zamandır olduğu gibi yine sakatlandı ve yerine ne idüğü belirsiz genç yetenek dos santos dahil oldu.Bu zamana kadar oynadığı maçları ele alırsak bu yeteneğin galatasaraya verebileceği bir şey yok gibi geliyor bana.
Beşiktaş yenilen golden sonra doğal olarak strese girdi.Denizli sol kanatta bal yapmayan arı misali çok çalışan Ekrem’i çıkartarak yerine 34’lük Yusuf’u soktu. Yusuf’la beraber Beşiktaş’ın sol kanadı hareketlendi ama beklenen pozisyonlar gelmedi.Jo ve Santos’un verkaçında Beşiktaş’ın bomboş yarısahasına Jo’nun önüne topu bırakamayan Dos Santos Galatasaray’ı mutlak bir golden etti.Keita ve İ.Üzülmez’in sürekli didişmesi ise sertliklere neden oldu.Üzülmez’in tokadı ve Keita’nın dirseği görmek istemediğimiz hareketler olarak görüntülere yansıdı.Beşiktaş beraberlik golünü son on dakika içinde buldu.Tello’nun cezaalanına ortasını Leo uzaklaştıramayınca dönen topu Sivok kaleye gönderdi.Neill bu topa biraz şuurlu müdahale etseydi bence çıkarabilirdi.Gol öncesi Santos’un yaptığı faul ayrıca gereksizdi.
2010’un ilk derbisinden galip çıkmadı.Beşiktaş fırsatı kullanamadı ama şampiyonluk için her şey bitmiş değil.Önceki yıllara da bakarsak zaten Beşiktaş’ın şampiyonluk şansının fazlasıyla sürdüğünü görebiliriz.Ancak bu oyunla olurmu onu bilemem.Gol yollarında çok adamı olmasına rağmen Beşiktaş gol atmakta zorlanıyor.Galatasaray’a gelince Madrid maçı sonrası ve öncesi bu derbiden bir puan almak her ne kadar öne geçselerde onları tatmin etmiştir diye düşünüyorum.Kaptanın sakatlanması bu kadar çok sakatlık içinde büyük şanssızlık.Dileriz sakatlığı önemli değildir.Galatasaray’da genel olarak gördüğüm sorun pas yapamaması.Ortasahada ve forvette önemli adamları olmasına rağmen gerekli koordinasyon sağlanamıyor ve top genelde rakipte oluyor.Kısa sürede bu sorunun çözülmesi gerektiğine inanıyorum.Haftaiçindeki uefa maçlarında iki güzide kulübümüze blogspot ekibi olarak başarılar diliyoruz.
Durmus Arslan

28 Ocak 2010 Perşembe

FUTBOL

TV BİTTİ ŞİMDİ FM

2009/2010 Ziraat Türkiye Kupası yayın haklarını Trt alınca çok sevinmiştik. Geçtiğimiz sene şifreli yayınlanan kupadan sonra bu sene tüm maçları şifresiz izleyebilecektik (yada izleyebileceğimizi sandık). Çeyrek final öncesi gruplardaki son mücadelede maçlar birbirini etkilediği için aynı anda başlatılacaklardı. Ve trtde Ankaragücü-Galatasarayı Trt1 den Trabzonspor-Ordusporu da Trt3 ten yayınlayacağını açıklamıştı. Ama gel görki maç saati geldiğinde Trt3 te maç yerine TBMM deki ''amme alacaklarının tahsil usulü hakkında kanun ile bazı kanunlarda değişiklik öngören düzenleme'' yayınlaması herkesi dumur etti.

Neyse dedik mecliste görüşmeler uzadı bizde internet üzerinden izleyelim. Öyle ya trt www.ttfutbol.com diye kupa maçlarının internet üzerinden yayınlanabilmesi için platform kurmuştu. Siteye üye olup trabzon maçının linkinin tıkladığımızda bir kez daha karşımıza Mehmet Ali Şahin çıkmıştı. Trt linke maç yayınını değil direk trt3 ün yayınını aktarmıştı Trt3deki programda değişince bu linkide etkiledi.
Böyle bir acemiliği yapması gerçektende yakışmamıştı Trt ye. Ancak çok sonralardan sitesine gelen şikayetlerden olacak ki maçın sonlarını Trt4 ten yayınlamaya başladılar ve 00:55ten sonra tekrarını trt1 den izleyebilirsiniz diye anons geçtiler.

Şimdi insan bu hallerini gördükçe iyiki süper lig yayın ihalesini alamadılar diyor. Trtnin son yıllardan futbola yaptığı tek iyilik ihaleye girip ligin marka değerini yükseltmesi oldu. Ama bunda da en büyük teşekkürü Lig Tv ye etmeliyiz. Adamlar neyi var neyi yok ortaya koydular ihale için. Turk Telekom alsaydı üstüne birde alt yapı kurmak için masraf yapması gerekicektiki bu yeni sezonlarda çok daha fazla para ödememizi gerektiricekti.
Genede Lig tv şuandaki üye sayısını arttıramazsa gelecek zam hiçte azımsanıcak ölçüde olamayacaktır.
Genede en azından derbiyi beklerken 1kadın1erkek çıkmaz karşımıza.

2 Eylül 2008 Salı

YÜZME

Mark Spitz, Micheal Phelps ve Kürşat Tüzmen



1972 Munih Olimpiyatlar'ı Türkiyede televizyondan canlı yayınlanan ilk olimpiyattı. Her ne kadar bu olimpiyatı İsrailli 11 sporcuyu öldüren Kara Eylül terörüyle hatırlasakda, unutmadığımız bir anıda Mark Spitz'in 7 altın madalya kazanmasıydı. Nasılki o zamanlar fırtına gibi esen Brezilya milli takımını siyah-beyaz ekrandan izler ve galibiyetlerine sanki biz kazanmışız gibi sevinirdik. Mark'ada bir anda kanımız ısındı ve onu bağrımıza bastık. Ama zamanla unuttuk bu kankamızı. Aynı Nadia Comenaci'nin, Şener Şen'in traş bıcağı satarkenki sloganlarında kaldığı gibi.Gerçi milletimizin spor denince eskiye dair hatırladıkları tek isim Pele yada Maradona oldugundan Nadia için sevinmeliyiz bence.Ama bu durum Mark Spitz için biraz farklı, tam 36 yıl sonra eski kankamızı tekrar hatırladık. Tek farkı bu kez havuzda kendisi değil rekorları yarışıyordu.



GÜNDE 12.000 KALORİ



17 agustos günü herkes televizyon- larnın başına kitlenmişti. Micheal Phelps o güne kadar tam 7 altın madalya kazanmış ve sekizinci için 4*100 metre karısık bayrak yarışı- nın başlamasını bekliyordu. Atla- ma rampasına cıktığında takımı 3.sıradaydı.Kurbağlama bittiğinde ve sıra kendisine geldiğinde kele- bek stiliyle takımını 3.lükten yarım boy farkla 1.liğe taşıdı Phelps ve sırasını serbest stil yüzücek son yüzücüye verdi. Onun sayesinde Birleşik Devletler takımı olimpiyat şampiyonu olmuş ve Phelps sekizinci altın madalyasını kazanmıştı. Bu galibiyetin ardından bir gün önceki 100 metre kelebek yarışındaki ''Aslında Phelps değil Mirolad Cavic kazandı'' iddaları bıçak gibi kesildi. Bilindiği gibi Phelps bu yarışı 1 salise farkla kazanmış ve yarışın ardında Omegayla yayıncı kuruluş finiş görüntülerini dağıtmayacağını açıklamıştı. Gerçi sonrasında düşük kalitede bu görüntülere ulaştık ama hiçbiride şüphelerimizi dağıtmaya yetmedi. Sonuç nolursa olsun Micheal Phelps bir efsaneydi ama hiçbir zaman Spitz kadar sevmedik onu. Şaibe iddaları, Nasa'nın hazırladığı mayo teknolojisi, gen dopingi derken Salt İnsan Gücünün uç noktası olan Mark Spitz bizim için dünyanın en iyi yüzücüsüydü hala.

''Bir kişi 8 madalya kazanıyor, bizde niye yok? O da insan, bizimkiler de insan''


Yukardaki cümle Başbakanımıza ait. Haksızda değil hani 70 milyon nüfusumuza rağmen hala daha devşirme sporculardan medet umuyoruz ve ona rağmen toplamda 8 madalyayı ancak kazanıyoruz. Avrupanın en genç nüfusuna sahipiz, üç tarafımız denizlerle çevrili gibi geyiklere girmeyeceğim merak etmeyin. Bu başarısızğın tek sebebi yıllardır futbol dışındaki sporları, spordan saymamak ve devletinde belirli bir spor politikasının olmayışıdır. Federasyonlarda yıllar yılı atamalar yapılıyordu ve hükümette kim varsa oraya kendi adamını koyuyordu. Bu geçen yıla kadar böyleydi ve en sonunda federasyonlar özerkleştirildi. Ki bence çok geç kalındındı. Herkes şimdi 2012 için büyük umutlar beklicek. Ama şimdiden yüzmede bir yol çizip, sporcu yetiştirmeye başlasak en erken 18-20 sonra bizimde bir Phelpsimiz olucak. Ondan da pek umutlu değilim ya her neyse.


Papirus Times olarak önerimizi, hükümetin aradığı sporcuyu kendi damarlarındaki asil kanda bulmasıdır. TBMM Spor Oyunları Yüzme Yarışları 2 altın madalyalı Kürşat Tüzmeni 2012 Londra ya göndermesidir. Hem bak Spitz'e de çok benziyor.

EDİTÖRDEN


RE-İLK BASKI


Papirsu Times'ı açtığımız 14 Eylül 2007 günü ''Benimde söyleyeceklerim var'' sloganıyla yola çıkmıştık ancak devamını getiremedik. Gerek spor medyasında önde gelenler olsun gerekse Blogmania dünyasının köşelerini kapmış karanlık kişiler tarafından saldırıya uğradık.Karalandık, yıpratıldık, hatta topuğumuzdan kurşunlandık. Ama bu kurşunlar nasılki Ahmet Çakarı durdurmamıştı, bizide durduramazdı.


Ve Papirus Times'ı yeniden yayına soktuk. Ne yazıkki arada geçen süre zarfında pekçok olayı kaçırdık (Gs'nin hocasız şampiyon olması, Euro2008, Kırkpınar yağlı güreşleri ve olimpiyatlar). Ancak son 1-2 ay içerisinde gelişen birkaç önemli olay varki onlarada değinmeden geçemicez.


Kısacası ''Rss'i ekleyin, haberleri bekleyin''



14 Eylül 2007 Cuma

EDITORDEN

ILK BASKI

Bloglarin gun gectikce arttigi ve populerlestigi su gunumuzde biraz ''benimde soliceklerim var'' amaciyla birazda dogan yayin grubunun medyadaki %45lik payini dusurmek amaciyla Papirus Times yayin hayatina basliyor.

Tek cumleyle acikliyim:

''Rss'i ekleyin, haberleri bekleyin.''